o ofsaytı dert edenlerden biri de ben mi oluyorum?

Dün gece twitterda gezerken bi tweete denk geldim.

Öncelikle yazdığım yazının sonradan da anlaşılabilir olması için dünü özet geçeyim.

Ankara Kızılay Kumrular Caddesi’nde park halindeki bir araca konulan bombanın patlaması sonucu 3 vatandaşımız öldü, çokca sayıda yaralı da var. Saldırıyı şu ana kadar üstlenen olmasa da kimin yaptığıyla alakalı şüphe yok tabiki, ASALA değil ya. (ASALAya da birazdan değinecem) Sonuç olarak benim de sayısız defa geçtiğim yolda, bugün birileri hiçbir suçları yokken, “masumken” öldürüldüler veya bazı uzuvlarını kaybettiler. Gerçekten insanı derinden etkileyen çok üzücü bir olay. Bu patlama sabah saatlerinde oldu. Ardından akşam da TFF’nin yeni bir kararla -seyircisiz oynama cezası verilen maçları sadece kadın ve 12 yaş altı çocukların izleyebileceği hale getiren- Fenerbahçe Manisaspor maçı 43bin kadın ve çocuk seyirci önünde oynandı. Son dakikada da fenerbahçenin golü yanlış bir ofsayt kararıyla iptal edildi ve maç berabere bitti.

Yukarıda size gösterdiğim tweeti okuyunca ilk tepkim “o ofsaytı dert edenlerden biri de ben mi oluyorum?” oldu. Harbiden kendimi kötü hissettim bi an için. Bugün insanlar Türkiye’nin başkentinin ortasında öldürülürken benim maçı izleyip eğlenmem yanlış bir şey miydi? Sorguladım kendimi biraz, “napıyoruz biz, yaptığımız duyarsızlık mı?” dedim. Ya da daha doğrusu biz acıları bu kadar çabuk mu unutuyoruz diye sordum kendi kendime.

Evet unutuyoruz, bazı şeyleri çok çabuk unutuyoruz ama bence bunun sebebi duyarsızlık değil. Tek bir cümleyle; insanoğlu sevmediği şeylerden uzaklaşmak, onları unutmak istiyor. İşte bence bütün meselenin altında yatan bu, bizi üzen şeyleri çabucak unutmak istiyoruz. Tam tersi bir şekilde de bizi mutlu eden şeyleri bırakmak istemiyoruz. Bu yüzden insanlar futbolu, mizahı, sanatı vs. seviyor işte. İnsan yapısının temelinde olan bir şey yani bu; kötüyse uzaklaş, iyiyse yaklaş. O yüzden de işte o insanlar ve biz saldırıyı değil de verilmeyen golü konuştuk. Çünkü öbür türlüsü bizi üzüyordu ve biz de bundan kaçtık.

Peki bu Kamil abimiz ve olanlara onun gibi bakanların olayı neydi? Bence hepsinin olayı riyakarlık değil. Sanırım bu bazılarımızın üzücü şeylere olan direncinin çoğumuzdan daha yüksek olmasıyla alakalı bir şey. Yani bazılarımız unutmamanın verdiği acıya katlanabiliyor, çoğumuz katlanamayıp unuturken. Nasıl maçtan konuşan insana duyarsız damgası yapıştırmamalıysak, bu Kamil abimiz gibi konuşanlara da riyakar damgası yapıştırmamalıyız. Tabi insanları ayıpladıktan 2 saat sonra karikatür paylaşıyorlarsa durumları farklı. Şüphesiz o maçtan konuşanların içinde bolca duyarsız da var, orası da ayrı bi mesele.

ASALA’ya gelecek olursak, ASALA yeni neslin çoğunun haberinin bile olmadığı bir ermeni terör örgütü. Vakti zamanında bir çok Türk diplomatına suikastler düzenlemiş, bombaları seven bir terör örgütü. Benim de tarihle aram kötüdür ama bu tip şeyleri okuyup, o zamanları yaşamış büyüklerimize sorup öğrenmemiz lazım. Sonuçta bunlar güncel konularla alakalı şeyler ve birileri “özür diliyoruz” derken en azından bizim de konuyla alakalı bilgi sahibi olup kendi düşüncelerimize sahip olmamız lazım. İşte eğer bunu yapmazsak, yakın tarihimizi bilmezsek duyarsız olmuş oluruz bence.

ASALA hakkında: http://tr.wikipedia.org/wiki/ASALA

Patlama haberi: http://www.ntvmsnbc.com/id/25252136/

Comments are closed.



login