Yabancılık Hissi ve Küçük Su Sorunsalı

Avrupa’daki Türkler neden mutsuz?

Yıllardır Avrupa’da yaşayan ve yaşadıkları ülkelere artık kök salmış, aile kurmuş Türklerin önemli bir kısmının mutsuz olduğunu biliyor muydunuz? “Zaten artık günümüzde kim mutlu ki?” diyerek mevzuyu kapatabiliriz ama bu insanların mutsuzluğunun kaynağına indiğimizde sebeplerinin Türkiye’dekilerden ayrıştığını görebiliyoruz.

Türkiye’deki insanların en yaygın mutsuzluk kaynağı nedir? Tabii ki maddi konular. Düşük gelirlere bir de mütevazi yaşamı bir ayıp olarak görüp çekilen krediler falan eklenince nihayetinde ay sonunu zor getiren bireyler, aileler ortaya çıkıyor. Almanya gibi zengin bir ekonomiye sahip ve aynı zamanda gelir dengesinin de iyi olduğu ülkelere baktığımızda ise en garibanın bile Türkiye’deki bir orta direkten daha iyi yaşam koşullarına sahip olduğunu görüyoruz. Benim şirketimde müdürüm Audi A6’ya binerken en düşük maaşı alan da Audi A6’ya binebiliyor. Biri o arabayı sıfır alırken diğeri 7-8 yaşına geldiğinde alıyor ama sonuç olarak A6’ya biniyor. Almanya’daki Türklerden en basit işlerde asgari ücretle çalışanları bile Türkiye’de benzer seviyede olanlarla karşılaştırıldıklarında açıkçası pek bir geçim sıkıntısı çekmiyor. Şartlar belli, eğer tamamen sistem düşmanı birisi değilseniz bu mevzu bahis ülkelerde hayatınızı kolaylıkla idame ettirebiliyorsunuz. Yeter ki birazcık çalışma isteğiniz olsun.

O zaman baştaki soruya geri dönüyoruz: Neden Avrupa’daki Türkler mutsuz? Öncelikle burada da bir ayrımı yapmalıyız. Burada bahsettiğimiz Türkler hangileri? Avrupa’da çok farklı aile yapılarına, dolayısıyla kültürlere sahip Türkler var. “Avrupa’ya göçen birinci neslin anadili Türkçe iken onların çocukları yarım yamalak Türkçe öğrenmiştir. Onların da çocukları neredeyse hiç Türkçe konuşamaz.” genellemesi neredeyse tamamen yanlış. Doğma büyüme Almanyalı iki Türkten biri Türkçe’yi zar zor anlayabiliyorken diğeri senin benim gibi Türkçe konuşabiliyor. Farklılığın sebebi aile yapıları. Kimi aile olabildiğince Türk kültürünü korumaya çalışıyor. Kimisi ise ülkenin kültürüne yavaş yavaş asimile oluyor zaman içinde. Açıkçası artık Türkçe konuşamayan, Türk kültüründen kopmuş olan bireylerin Türk olarak adlandırılmasında ziyade Türk kökenli Alman olarak nitelendirilmesi bence daha doğru. Onların da kendilerini artık Türk olarak görüp görmedikleri muamma zaten.

Yaygın mutsuzluklarının temeline inmek istediğim kesim Türk kalmaya çalışan Türkler. Evlerinde Türk yemekleri yeniliyor, genelde sadece Türk televizyon kanalları izleniyor ve çocuklarla da Türkçe konuşuluyor. Alışverişler Türk marketlerinden yapılıyor. Ama yine de neredeyse hepsi sisteme uyumunu sağlamış vaziyette. Ebeveynler işlerinde güçlerinde, çocuklar ise kendi eğitim yolculuklarında. Peki neden mutsuzlar? Geçim derdi yok. Gelecek endişesi, çocuklarım ne olacak derdi yok. Yaşam standartları dünya ve Türkiye ortalamalarının çok üstünde. Ama yine de mutsuzlar. Sebebi belli: o hiç geçmeyen “Yabancılık Hissi”. Evet Türkiye’yle alakalı bazı şeyleri sürekli özlüyorlar ama daha da ağır basanı o üzerlerindeki yabancı olma hissini bir türlü atamamak. Yaygın deyişte de olduğu gibi: “Almanya’da yabancı, Türkiye’de Almancı”

“40 yıl önce bu ülkeye geldim. 40 yıldır ısınamadım, 40 yıl daha yaşasam yine ısınamam.” diyeni de gördüm, doğma büyüme Almanyalı olmasına rağmen nerelisin diye sorulduğunda cevap olarak belki hayatında 10 defa anca gidip gördüğü anasının babasının memleketini söyleyen kaç kişiyi de gördüm.

Peki yabancılık hissi nasıl bir histir? Bunu size küçük su sorunsalıyla açıklamak istiyorum.

Küçük Su Sorunsalı

“Bakkaldan bana bir küçük su alsana” denildiğinde hepimiz neyin kastedildiğini biliriz. Küçük su, suların kaleşnikofudur. Şartlara en uyumlu olanıdır. O saçma bardak sular gibi susuzluğunuzu gidermede sizi yarı yolda bırakmaz. 1-1,5 litrelik sular gibi size yolda yürürken yük olmaz. Küçüktür, arabanızın kapı ceplerine bile sığar. Eliniz kirlenir, açar elinize azıcık döküp temizlersiniz. İşiniz bitince de şeklini bozmadan ya da buruşturarak çöpe atarsınız.

Küçük su çok önemli bir ekonomik göstergedir. Girdiğiniz bakkaldaki küçük suyun fiyatına göre o mahalle hakkında fikir yürütebilirsiniz. Enflasyonun ıslak halidir. Yıllarca 25 kuruştu, zamanla 50 kuruş oldu ve artık yavaş yavaş 75 kuruşa yükseliyor. Ve tabii ki her dönemde bir rayiç bedeli olmuştur. Şu anda 50-75 kuruş arasıdır ve siz bir yerlerde küçük su alırken bu fiyattan daha fazlasını ödemeye başladığınızda kendinizi kötü hissetmeye de başlarsınız. Kimse havalimanlarının pahalılığından bahsederken “abi kutu kola şu kadardı yaa” demez, “lan bildiğimiz küçük suyu 3,5 liraya satıyorlar” falan der.

Peki Almanya’da küçük su nedir? Kesinlikle popüler değildir. Her yerde göremezsiniz. Sokaktaki insanların ellerinde küçük sudan daha fazla küçük kola görürsünüz. Hayır, pahalı değildir ama alırken sorumluluk da verir. İşe yarar, görevini yerine getirip su ihtiyacınızı karşılar ama sonrasında bir yük olmaya devam eder. Açıklayayım.

Daha önce bahsetmiştim, Almanya’da bütün şişe/tenekelerin bir depozitosu var. Malzemenin doğada çözünmesi ne kadar vakit alıyorsa o kadar yüksek bir depozitosu var. Cam şişelerde 8 sentken plastik şişelerde 25 sent.

Evet küçük su Almanya’da da ucuz aslında. Geçenlerde markette görmüştüm, 11 sentti. Ama gel gelelim ki depozitosu sabit, 25 sent. Susarsınız, marketten bir küçük su alırsınız. 11+25 sent ödersiniz. Su biter, derdi kalır. İkilem başlar: bu şişeyi ne yapacağım? O suya direkt 36 sent verseniz düşünmezden direkt atarsınız ama siz ona 11+25 sent vermişsinizdir. Çantanız olsa da çantanıza koyup bütün gün onu yanınızda dolaştırmak saçmadır. Marketin birine girip içerideki depozito makinesine atarak aldığınız fişi kasadan nakit olarak alabilirsiniz ama 25 sent için o zahmete girilir mi? Belki etraftaki bir dilenciye verirsiniz. Ya da en olmadı çöpe atarsınız, başka seçeneğiniz kalmamıştır. Maddi durumunuz kötü değilse veya çok cimri değilseniz 25 sent bakıldığında önemli bir meblağ değildir. Ama her küçük su aldığınızda o 25 senti çöpe atmak zamanla size kötü hissettirir. Düşünsenize şimdiye kadar hayatınızda içip de çöpe attığınız her küçük su şişesiyle birlikte 25 senti çöpe atsaydınız toplamda ne kadar ederdi? Ve o her seferindeki 25 senti çöpe atıyor olma hissi zamanla sizi rahatsız etmeye başlamaz mı?

İşte durum böyle olunca da sokakta nadiren insanların elinde küçük su görürsünüz. Onun yerine çalışma masalarında, arabaların arka koltuklarında 1-1,5 litrelik sular durur. İşyerlerine bazen kasa ile su alınır, bittikçe o kasaya boş şişe konulup dolusu alınır. Bir Alman arkadaşınıza “Bakkaldan bana bir küçük su alsana” dediğinizde “ne kadar küçük, hangisini kastediyorsun?” cevabını verir. Su her yerde sudur ama küçük su her yerde küçük su değildir. Bizim ülkemizdeki yaşamda bir yeri vardır. Almanya’da ise sadece 500 ml’lik su çeşididir.

Her ülkede yaşam tabii ki o ülkenin şartlarına göre çok ciddi farklılıklar gösterir. Başka bir ülkeye taşınıp da “ya marketlerde neden deri tulum peyniri yok?” diye soramazsınız. O ülkeye taşınılıyorsa tabii ki oradaki yaşama da uyum sağlamak gerekir. Ama alışılmış şeyler de vardır, küçük su gibi. Ve bu gibi şeyleri artık yapamıyor olmak insana sürekli o yabancılık hissini yaşatır. O ülkenin kültürüne tamamen adapte olup kendi kültürünüzü bir kenara koymadığınız sürece de yabancı hissetmeye devam edersiniz.

Ben Almanya’ya kafamda bütün seçenekleri açık tutarak taşınmıştım. Başta garipsemediğim ama zamanla hiç geçmeyeceğini anladığım bu yabancılık hissi üzerine zamanla kafa yormaya başladım. Taşındıktan 3-4 ay sonra da artık kararımı vermiştim: Ömür boyu Almanya’da yaşamayacaktım. Hayat ne gösterir tabii ki bilinmez ama ben gelecek yılın sonuna kadar da en azından Almanya’da çalışıyor olacağım. Sonrasında da şartlara bakıp düşünme zamanı gelecek artık sanırım.



login